26 Aralık 2011 Pazartesi

Ben üzüntüleri içime attığımda yarayı bantladığımı düşünürüm. Ama bantlar da eskir. di mi. Su falan tutarsın kirlenir simsiyah olur. Zaman da geçtikçe bantı çıkarır atarsın. Bazen iz kalır, anı kalır.
Diyeceğim o ki üzüntüler üzüntülerdir. Şimdi üzüntün nedir desem, düşünüp aklına getirdiğin anıların gerçekten içine işlemiştir ve onlar bant tutmamıştır.

4 Aralık 2011 Pazar

Karaçalı (Karachali) - Bir Su Damlasının Dörtte Biriyle

-Çok severim hem karaçalıyı hem bu ölümü en güzel anlatan parçayı-

Evren denen boşluğun ağzından çıkan ferman
bozdu büsbütün kemikten oyuncaklarımızı bak
insan çamuruyla oynaşmak ondan
ve ondan mikrop tutuyor nefesin lan
defol git yanımdan! (yanımdan)

geveze bir ölüm suskun bir hayat getir bana
sakinliğinle yoğur
içimden kopan dünyayı
bir su damlasının dörtte biriyle çürüt
kemiklerime yapışan rüyayı
yanaş evrenin yamacına
borazan duyuldu
kuzey ve güney yarım kürede
ferman çıktı
kalem yoktu - kemik kırıldı
öteler beriler bir olana değin birleşti bugün !
sulta zalimin eline geçti
aşkı olan aşkını bıraktı
öldüm
giyecek kefen yok sus bugün!
sen sevdam sen
yas içinde yaşlanmış kalbimin sahibi sen
insan gibi cıvıma
hayat gibi pekleş bugün!
yas içinde yas
yok içinde yok var bugün
allı pullu kefen yok
tenim beyazlar içinde
kefen süs bugün !

ceza evinde pogrom sanki
bir ömürlük hışmın katliamı
avuçlarında kaldı çiçeğim
kasıp kavuran istimlakım
kaktüsle biten serabım çölde
tafra sukünetin içine çakılı
geceye çökülü cinnetim - bazen
cehennemin tam ortasında tek gülüşlük cennetim
katıksız öfke rastgelirse kainatına kadar kanlı dilim
bazen karanlıkta dolaşan kandilim
kısmetin varsa
hayra yorulan alametim ki
bir gün elbet geleceğim

bir su damlasının dörtte biri gülüm
yeter mi ölüme mani olmaya
yüzsüzce çaldığım rahmet kapısı
yüzüme kapanırsa ya ,
bir su damlasının dörtte biriyle yanar cesetim o gün

3 Aralık 2011 Cumartesi

Aile Bağları

Bizim ev aile apartmanı. En üstte biz, orta katta babanemler, alt katın yarısı amcamlar yarısı da Almanya'da yaşayan halamın yazlığı.

Geçen babaneme indim kardeşim okuldan gelmiş ders çalışıyodu bakiyim kaytarıyo mu diye yanına gittim. "Dedem nerde bobağğee" dedim "Aşağıda yaprak topluyo" dedi. Bu soğukta ne alaka ya dedim, "ne bileyim oğlum deli laf dinlemiyo" dedi. Sarma yaptırcak heralde kadına..

Dedem bahçemizde yaşar dünyası orasıdır. Eker biçer mutluluğu yakalar gününü geçirir. Çocukluk deyince aklıma esen yeşil ferahlık bahçeden gelir. Elmalar, vişneler, armutlar, kirazlar, biber, domates, patlıcan, orkide, gül, mangal yeri, bodrum. Evet hepsi vardı, şimdi bi kısmı var. Ee dedem yaşlandı iyice , haliyle bakamıyor ilgilenemiyor o kadar şeyle.

Neyse, oturdum babanemin yanına. Soba cayır cayır. Babanemler doğalgaza geçmek istememişti zamanında. Onlar orta katta olduğu için ev ne sıcak ne soğuk oluyordu. Ama bizimki buz. Doğalgazı sevmiyorum, üstünde kestane altında patates olan sobayı özledim. Yanlışlıkla elimi yakmalarımı özledim. Okula gitmeden önce kahvaltıda onun üstünde kızarmış ekmeğe yağı balı sürmeyi özledim. Dediğim gibi cayır cayırdı, gittim yanında ellerimi ısıtırken dedem geldi. Babanem ona yemek koydum ağa dedi, hep ağa diye seslenir. Dedem "ya çok terledim" dedi. Babanem "Niye" diye trilyon kinaye dolu bi soru sordu. Aslında orda " Ya mal mısın bu soğukta neden indin bahçeye ne yaprağı ne toplaması beni niye yordun yemeği ısıttırarak sofraya getirterek şimdi sen banyo yapınca yemek soğuyucak tekrar ısıtmak zorunda kalıcam of be " demişti. Dedem banyoya gitmeden önce diziye daldı. Hatırlamıyorum hangi dizi olduğunu ama sardı ben de oturdum izledim. Bi yerde adam kadına "Boşanmak istiyorum" dedi ve dedem televizyonla münakaşaya girdi (her zaman tv'la dövüşür) : "İyi poğ yersin sanki boşanmak her şeyi hallediyor.. İnek oğlu inek" diyerek girdi lafa. Bana döndü bi kaç dakika boşanmamanın güzelliğini sevmeyi anlattı. Çok mutlu oldum. Zamanında babanemle çok çekmişler. 6 çocukları var, trilyon tane anıları.. Evliliklerinin tam ortası tam bir kaos, darbe zamanı. Babanem eski oturdukları evi anlatırdı, biz ne sağcı ne solcuyduk oğlum derdi, evimiz de sokağın tam ortasındaydı, bomba atıldığı kurşunların sıkıldığını bilirim demişti. Düşünsenize evin bi yanından öteki yanına çatışılıyor.. Bi akşam ara sokakların birinde amcamın gözü önünde adam öldürmüşler. O travmayla okuyamamış. Kötü zamanlarmış işte. Dedem zamanında babaneme dayak da atmış. Ama babanem dedemin annesiyle arası çok iyiymiş onun nasihatleriyle babasının evine dönmemiş. İyi ki de dönmemiş. Şimdi tüm sülale toplandığında dedem kolunu atar hatununa bi sarılır öper valla oturup ağlayasım gelir.

Bunu niye anlattım? Hiç.. İnek oğlu inek derken çok komik bi ses tonuyla demişti, o yüzden.

26 Kasım 2011 Cumartesi

3-4 gün önce komşumuz vefat etti. Aklıma geldikçe iğrenç hissediyorum, insan inanamıyor.

Gülsüm yenge...
Oğlu adaşım , akranım. Birlikte büyüdük. Aynı sokağın çocuklarıyız biz. Eğer bizim sokağımızda yaşasaydınız veya gerçekten mahalle kültürü işlemiş insanlar olsaydınız birinin annesinin ötekinin de annesi olduğunu bilirsiniz. Herkes herkesle iyi geçinmek zorunda değildir ancak "bizim mahalle" dediğini oluşturan her birey ayrı bir değerdir. Mahallemizin delisi bile öldüğünde kaybolduğunda ağlayan insanlarız biz, senelerce acaba nerdedir diye konuşan insanlar. Kaldı ki başka büyük bir değerimizi kaybetmemiz, insan gerçekten inanamıyor.

Gülsüm yenge kanserden vefat etti, hem de sinsi olanından. Yaklaşık 1-1.5 aydır hastanede yatıyordu. O bir buçuk ayın evvelinde annem bi gün eve gelip Alican'ın annesi kansermiş oğlum dediğinden yüreğimin garip olmasından daha 2 gün önce yolda karşılaşmıştık onunla. Deniz abla(kızı) ile gezmeye çıkmışlardı. Ayaküstü hal hatır ve okul muhabbetinden sonra iyi akşamlar deyip yolumuza devam etmiştik. O kadar güleç o kadar saf temiz bi insandı ki..

Alican.. Dedim ya beraber büyüdük biz. Kendini bildiğimden aklıma getirebildiğim ilk vakitten beri var Alican. Büyüdükçe dertler arttıkça hayat yol gösterdikçe insanların akılları değişebiliyor veya ayrı kanaatler getirebiliyoruz ayrı olaylara. Son bir iki yıldır da onunla aram çocukluğumuzdaki gibi değildi, kötü değildi ama sıcaklık azdı işte ne bileyim. Kavga etmedik hiç ama az görüştük, Konya'da okuyor o. Son dönemlerde siyasi düşünceleri yüzünden soğumuştum.

Başsağlığına gittik dün akşam annemle. Eve gidene kadar hayatımda daha önce hiç hissetmediğim duygular hissettim. Artık yoktu annesi, yok.. Yaşıtız biz, annem yanımda ona teselli vermeye gidiyorum, ya onun yerinde olsaydım ? Girdik içeri. Yeliz Abla açtı kapıyı önce annem sonra ben sarıldık. Salonun kapısı açıldı herkes sessiz, Rıza Amca(eşi) gel buyur abla dedi anneme, sıra sıra herkese sarıldım sıkı sıkı. Her sarılışımda içimden parçalar kopuyodu. Gözpınarlarımın bağırması da dağ gibi Rıza amcanın ben dayanamıyorum abla, sürekli içeri giricek sanıyorum kapıdan ama olmadığını farkediyorum dediğinde artık sesi çıkmaz hale gelip ağlamaya başladığında başladı. Film koptu. Alican da ardından sesini içine gömüp ağladı. Biz bugüne dek sadece mahalledeki abilerimiz kızınca annemiz babamız nenelerimiz kovalayınca ağlamıştık. Biz orada küçüklüğümüze döndük koydum kafamı omzuna aktı yaşlarımız. Şu an yazarken bile ağlıyorum.. Oradan ayrılırken de kötüydüm. Artık geri dönüşü olmayan bişey, çözümü olmayan sadece zamanla hafifletilebilecek acısı derinde olacak bişey bu. İnsanın elinden başın sağolsun demekten başka hiç bişey gelmediği için böyle dünyanın amına koyim içine sıçayım işte

Özlüyorum Seni


22 Kasım 2011 Salı

Bitmek üzereyim.





Ben gülmek için yaratılmışım. Neden bunu bozmaya uğraşıyo ki insanlar, yaşananlar?
neden annem dahi beni kızdırmaya programlanmış gibi?
çok ergence oldu bu cümlelerim ama içinde olduğum lanet vaziyet budur.

insan hiç bi zaman tam olarak hayatından memnun olamayacak, bundan basit ve geçerli bi genelleme yok. kumarda kaybedersin aşkta kazanırken, eski mahalleni özlersin yatlara katlara çıktığında.
ama sana en çok da yapmaktan aşırı hoşlandıkların, çeşitli şiddetli arzuların bi şekilde sırt çevirmesi koyar. verdiğin emeklerin de olabilir.
ben kaçış yolunu , geçici bi çözüm de olsa yazmakta, içimden çıkarmakta buldum.

malum şu 2-3 haftadır gençlik vize vize diye dolanıyor. benimkiler de sancılı geçecek diye bekliyordum, okula pek bağlanamadığım için. çok eksiğim vardı.
bir sınav , iki , üç derken güzel geçti, içimdeki korku yerini güvene bıraktı ve biraz daha ıkınmayla tüm derslerimi vereceğime inandım. toplamda 5 sınavım var, 3ü iyi, 1 i şüpheli(ne biçimdi lan o matematik), 1i de kuvvetle muhtemel kötü.
annemi mutlu ederim sanmıştım, güzellerde mutluydu, rutin olarak sınav çıkışını tahmin eder ve ben eve dönüş yolundayken arar nasıl geçti diye. benim açıklamalarım da 3 cümleyi geçmez zaten, katıksız söylerim.
şimdi beyin öyle bir değişken ki, 5 sınavın 3 buçuğunu güzel geçirmiş bi adama başarılı diye düşünmek varken, en son , en yakın tarihlisi kötü geçti diye , ve içine bahaneler de katarak annem bana baskı uyguladı.
yok xx yaparsan tabi yy olmaz zz yapmıyosun ki gibi şeyler. ben bunu anlayamadım anlamak istemedim. içime attım. sıkıntı 1!

ben şimdi boğa burcuyum. bana kendini tek kelimeyle açıkla dese biri çıkıp, boğa derim. ve benim kıskançlığım biraz sıkıntılı bi kıskançlıktır. kolay oluşan kolay geçmeyen.
yine özelleştirdiğim birinin beni herkesleştirmesiyle hayal kırıklığına uğradım. ve içine düştüğüm herkese bi baktım. bakış o bakış. meğer ben hiç bişeye sahip değilmişim.
o bana çaktırmamaya çalışıyor, inkar ediyor kendini, zaman zaman da beni kandırmaya yelteniyor özel olduğuma dair. bakmayın böyle sevgiye aç beni seev tarzı bi insan değilim.
tersine, severse ne güzel ekime, sevmezse sikime kadar tarzı bi insanım. ama insan sürekli inişli çıkışlı özelleşmeli genelleşmeli bi hayata soğuk ve sıcağı şiddetli görmüş bi bardak gibi kırılıyor.
ekime mi sikime mi çıkacağını görememek kötü bişey demek istediğim.
kapalı cümlelerle anlattığım bu ikinci sıkıntımı özetliyeyim ki geçelim : 
"You killed what was left of the good in me
I'm tired so let me be broken
Look down at the mess that's infront of me
No other words may be spoken "

değişmeyen tek şey değişimdir demiş ya ihtiyarın biri. düşünüyorum da değişmeyen tek şey değişmemek abi. bozulan insan ilişkileri her zaman bozulmaya açıktır, bir kere başarısız olduğun şeyde geberene kadar da uğraşsan başarısız olabilirsin.
"o" artık tamamen değişti diyebileceğim hiç bir insan veya olgu olmadı bu güne dek. kırıntıları, lekesi, defosu, darbesi illa ki bi yerindedir. gizlemeyi başarabildikleri kadar değişirler.
neyse düşünmekten ve cümle kurmaktan sıkıldım bugün.

işte böyle zamanlarda eğlendiğim şeyleri yapmayı, dostlarımın yanında başka bi boyutta kendimden uzaklaşıp yaşamayı, daha doğrusu yaratılış amacımı gerçekleştirmeyi, yani gülmeyi istiyorum.
en yakın zamanda gidip kurulucam rakı sofrasına canım kardeşlerimle. bol bol uyuyucam, müzikler dinlicem. ha beceremezsem, yine buralara başımı vurup bişeyler yazıcam.

kaydetmeden önce bi anda aklıma geldi : bugün bedelliyi kabul edip 30bin lira dedi hükümet. bunu yapıyosan, bu hıyaneti yaratıyosan, yanına da bi vicdani ret koy da, kimin ne olduğu görülsün. şahsen benim tahsilim olmasa şimdi, sorsalar bu hain hükumeti indirmeye gücüm yetemeyeceği için onların hıyanet dolu buyruklarını gerçekleştirecek bi er olmak istemem. 30 bin liram olsa, aracısı olmadan, gazi vakıflarına bağışlar ya da bulur evleri elden gider yardım ederim.

17 Kasım 2011 Perşembe

Bugün dedem ameliyat oldu gözünden, annem onu hastaneden eve götürmek için işinden izin aldı, 2. sınıfa giden kardeşimin öğlen yemeğini götürme işi de bana kaldı.


Çok geç yatmıştım, ki ben çok geç yatarım. Uykusu olup da duran bi adam değilim, sadece uykum gelmedikçe yatmak istemiyorum. Neyse az uykuyla uyandım, gittim bindim minübüse. Eski okulumda indim -kardeşim şu an orda okuyor, hem de benim sınıfımda, ama ne yazık ki benim öğretmenimle değil. Keşke o olsaydı.- Karşısındaki pastaneye gittim poğaça ve meyva suyu aldım Nazlıcan'a. Ben de kahvaltı için aldım kendime bişeyler ve okula girdim. Hava hafif çiseliyodu ve yaklaşık 10 kişi zilin çalmasını , çalar çalmaz içeri girmeyi, evlatlarını doyurmayı bekliyordu. Zilin çalmasına 5 dakika kala gitmiştim, o 5 dakika içinde bu 10 kişi 60 kişi oldu. O 5 dakika içinde "Nerde çokluk orda bokluk" deyimimizi bir kez daha andım. Kadınlar her türlü muhabbeti yaptılar yağmurdan bile bahsettiler laf olsun diye, 4erli 5erli gruplar kurdular o ince sesleriyle başımı yoldular resmen. O 5 dakika içinde 2 tanıdık gördüm selamlaştım, isterdim ki daha uzun bi görüşme yapaydım da teyze, abla şunu da Nazo'ya götürür müsün 2/D'de deseydim, ama olmadı.

Her neyse zil çaldı ve AMAN TANRIM. Yok böyle bir mahşer yeri yok böyle bir gürültü kaos ortamı yok yani. tenefüse çıkan çocuklar dehşet saçtı her tarafa çarptılar kavgalar ettiler şakalaştılar. Bi şekilde kardeşime ulaştım öğretmeniyle tanıştım, bi kaç tembihte bulundum kardeşime yok yavaş iç soğuk m. suyu, yok bitir hepsini falan. Öğretmenin de suratına gülümsedim ama içimden "Allah belanı versin be kadın bu çocuğa benim 4. sınıfta yapmadığım kadar ödev veriyosun ödevi resmen anneme veriyosun bu çocuğun matematiği sorunlu bir kere bile üstüne eğilmedin lanet olsun gülümseme bana lan" dedim. Gerçekten de öyle. Devir negatif yönde çok değişti. Zaten ben neydi kadının adı, Nimet Çubukçu heh -google'dan baktım- o geldiğinden beri kılım ben ona. Lise sonda bizim beden eğitimi dersini kaldırtmıştı göt. Daha doğrusu bir saate mi ne indirmişti. Ama Akp'nin şimdiye kadar tek "iyi iş çıkardı" dediğim alanı olan eğitim, ( her ne kadar kopya skandalı, imam hatip kayırmaları vs olsa da ) artılarının eksilerinden fazla olduğu tek dal olan eğitim için de artık öyle düşünmüyorum galiba. YA BİZ Bİ TEK BEDENDE DEŞARJ OLUYODUK GÖT. Emeklemekten direk koşmaya çalıştı bence Eğitim Bakanlığı. Yok proje ödevleri, ne bileyim aile daha fazla çocuğuyla ilgili olsun diye verilen ödevlerin absürdlüğü. Yani modern bi yerlerden örnek alınmaya çalışılıyor ama olmuyor işte bi anda böyle modernize olmak. Annemden biliyorum kadın işte canı çıkıyor bi de gel ek iş gibi evde kardeşimin ödevlerini yap. Yap diyorum çünkü resmen anneme veriliyor ödevler. Ev hanımları tüm gün evde, kalkıp da demesinler ki yemek bulaşık çamaşır. 3 saat onlar ise 5 saat boş çünkü. O hanımlar çocuklarıyla ilgilenir, ilgilenmeli. Tvden komşu gezmesinden zaman ayırabilir gayet. Ama benim annem akşamın 6sında geldiğinde ben 10a kadar kardeşimle uğraşmasını hazmedemiyorum. Benim sinirlerim de kardeşimin şımarıklığını kaldırmıyor zaten, yardım da edemiyorum kadıncağıza. Her veli toplantısında annem o öğretmen bozuntusuna yaşadığı zorluğu anlatıyor kadın her seferinde yardımcı olmamakta elinden geleni yapıyor. Ah benim kendi öğretmenim, öğretmenim dediğim tek öğretmenim, keşke kardeşimin başına da sen veya senin yarın kadar iyi, melek, ilkeli biri gelseydi. Çok şanslıyım ben, tekrar öperim ellerinden Hediye Baytekin.

Son olarak, yarın mineraloji sınavım var, bugün yeterince çalıştım, hiçbir derse gitmeyen biri için çok fazla şey biliyorum. Amma da zormuş lan. Keşke bilgisayar temelleri dersini seçseydim. Ama onda da yoklama zorunluluğundan korktum. Hep kaçışlardan kaybediyorum ne kaybediyosam. Sorumluluk iyi bişeydir. Umarım iyi geçer.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Medya , Sosyal Medya.

EROL KÖSE NEDEN CAPS LOCK'U KAPATMIYOR.


Beyfendinin rahatlığına hayranım. Adam tüm ünlülerin ağzına sıçıyor ve kimse de sesini çıkaramıyor. Çünkü adam kurnaz. Paranın parayı ezmesi gibi görüyorum bu durumu. Adam hem de biliyor davaya gitse kendi kazanacağını. Milletle dalga geçiyor, kimi zaman harbiden ağır sözlerle. Yavşak tarzını çok fazla sevmesem de hep takdir ediyorum.

Doğuşun saksılı fotoğrafı hakkında insanlar fotoşop diyo yok doğuşun omzunda dövme var normalde fotoğrafta yok dikkat edin diyo kafası montaj diyo. Türk halkı doğuşu seviyor. Eminim ki "babadan oğula nesil bu anasını siktiğimin orospu çocukları" olayını bilselerdi daha fazla severlerdi. Ben hala arada açarım o vidyoyu gülerim. Bu montaj tepkilerini ilk gördüğümde de aklıma doğuşun twitterının hacklenebileceği aklıma geldi. Nerden esti bilmiyorum ama geldi işte. Sonuçta kişisel kullanıyorlar, sekreteri asistanı girip yazmıyo bişeyler. canlarııııım yazmam ben sekreter olsam. Belki de eski sevgilisinin ününü kıskanmış olabilir. O ana bacı düz giden adam gibi bakmıyo ama o fotoğrafta tek gerçek bu.



Cübbeli Ahmet'i çok severdim. Ama bu youtube adamı değiştiriyor. Felsefesini dinini insanlara aktaran bi adamın bu derece komik olması espriler yapmasından hoşnuttum. Bi programda rastlasam durur izler dinlerdim. Taa ki youtube'da bi kaç vidyosunu izleyene ses kaydını dinleyene kadar. Ne kadar dönekmiş bu adam ya. Ata'nın Tbmm açılış konuşmasındaki sözleriyle onu kafir ilan ettiler ya hani, o konu hakkında konuşurken Ata'ya saygısız laflar ediyor ve şükür ki öldü bu zihniyette olanlar inşallah da ölücekler diyor. Neden mi dönek. Sonraki bir zamanda da Atatürk hakkında çook aşırı ılımlı sevecen bi tavır takınıyor. Atatürk dindar bi insandı diyor namazındaydı diyor , tanıdığı(bildiği) eski şeyhlerden birinin Atatürk'ten bizzat Kur'an eğitimi verme izni aldığını falan örnekliyor vs. Ben bunları izledikten sonra bastım küfrü. %40 Ata'ya düşmanlığından %60 da dönekliğinden. Görsem yüzüne tükürürüm cübbeli.

15 Kasım 2011 Salı

Görmemişin

Blog yazmaya yeni başladığım için görmemişin çocuğu olmuş tutmuş sikini koparmış'ı gerçekleştiricem seri bissürü yazarak sanırım. Şimdik şöyle bi olay var; iyi bi arkadaş, hani cidden normal bi arkadaş, emin değilim ama yaşıtım belki yarım sene büyük veya küçüktür dengim yani. Adam facebookta kızın isim soyisminin baş harflerini yazarak allahtan tek seni diliyorum Ğ.X yazmış. ben bu Ğ.Xe tıkladım abi.
Bilgileri şöyle:





Öncelikle beğeni yapmıyosan EKLEME !
Silinirsin zaten. 
Ve aptal aptal laf sokma çabalarını geç.
Benle konuşurken haddini bilcksn ,) Yavşakları sevmem.
Bana onu ayarla, bu arkadasn kim cok güzelmş ayarla 
Arkadas öner, Profilimi paylaş , Aday NO şu beğen vs.vs. demycksn.
Yoksa küfürü yersin. :D ekle lağn kızmıcam :)
Fake falansanda uzaaa -,-


Ama diyosan beğeni yaparm, tam kafa dengym, boş konusmam, kimseyi küçümsemem, onu bunu ayarla demem, olay falan cıkarmam, iyi anlaşrz bla bla bla . Hah işte aynen öyleyim diyorsan 'ARKADAŞ OLARAK EKLE ' butonuna basabilirsin. O zaman cok iyi anlaşabiliriz ♥


Allahtan bunu isteyen bi adam...Hem de sadece bunu isteyen bi adam...
Düşünüyorum da şimdi, Mark efendi beğen butonunu getirmeden önce egoistlik veya hava atma bu kadar gözüne sokulmuyodu insanların. 130 kişi beğendi diye bişey gördüğüm zaman, o fotoğrafta ya meme arıyorum , ya bacak ya da beyin arıyorum. Her sap gencin ufak umudu olmuş beğen butonu, bir gün ona yol su meme bacak olarak dönebilir diye.

Allahtan tek seni diliyorum BEYİN

emiran nereye yazıyoruz lan

dün okuldan geldiğimde dia'ya gittim. girişte nescafe aldım 3 tane. vize kafası hani, yok geceleri uyumuyorum sabahlara kadar çalışıyorum aman da of çok yorucu sakın kazanmayın üniversiteyi kafası. aslında öylesine içmelik aldım. çünkü ders çalışmak için gereken ortamı falan hazırlayan bi adam oldum ben kaç gündür. yatağımda çalışmayı bıraktım. gayet ucu ince açılmış kurşun kalemle çalışıyorum falan. neyse. yürüdüm dia'da. asıl amacım olan nuggetlara yürüdüm. erpiliçin içinde 8-10 tane olan, markasını ve söylemesen yedirdiğin insanın gayet güzel sofradan mutlu kalkacağını bildiğim nuggetlara. 3 paket aldım. kafamda para var mı lan hesabı yaparak. kola alcaktım. sonra yanında fruko 2.5luk vardı onu almayı tercih ettim. Neden ? biz ölmekten korkmayız gülüm.. döndüm bi de bi kiloluk dondurulmuş patates aldım. çıkarken bi de ekmek. öğün geçircektim işte. kasaya gittim 20 liramı paşalar gibi çıkardım kahverengi memur cüzdanımdan. hesap ne kadardı biliyo musunuz. 11 lira 25 kuruş. 1.25 liraya üzüldüm, çünkü küsüratı sevmem. frukonun hala 3te biri duruyo. demin buz almaya gittiğimde de erpiliçin bi paketini orda gördüm. yarın yapar yerim.